Beşiktaş'ın Benfica maçı sonrasını ve gruptan çıkmanın Şampiyonlar Ligi'nde dünden bugüne siyah beyazlılar için ne ifade ettiğini kaleme aldı Bağış Erten
İyi kuraya hasretti Beşiktaş. Belki de ilk defa fena olmayan bir kura yakaladılar. Kura şansı bu kupada çok önemli. Umarız, fikstür de buna uygun olur. İlk üç maçta dört puan insanı havaya sokar. Üç puan da öldürmez. Yeter ki Dinamo Kiev maçı kazasız atlatılsın.
Şampiyonlar Ligi’nde grupların anahtarı gol yememekte. Kaleciniz hayatının maçını oynayacak. Defans olmadık topları çıkaracak. Takım defansı hiç olmadığı kadar bütünlüklü olacak. Rüştü’nün Manchester United maçını hatırlayın. Ya da Lucescu’nun Chelsea nizamını. Geçirimsizlik şart.
Devler Ligi’ndeki tüm unutulmaz maçlarda, hele de temsilcilerimizin kazandığı efsane oyunlarda hep muhteşem goller izlemişizdir. Bu seviyede maçlar ancak öyle ekstra vuruşlarla, kombine ataklarla, olmadık işlerle kazanılıyor. Hele de sıkletinize uygun takım yakaladığınızda. O yüzden diliyoruz ki, Pascal’ın Barcelona’ya, Sergen’in Chelsea’ye, Bobo’nun Liverpool’a, Tello’nun Manchester United’a attığı goller gibi goller olsun.
Burada kazanmak için elinden gelenin en iyisi yetmez. Daha fazlası lazım. Avrupa’da hangi Beşiktaş maçını hatırlasam benim aklıma İbrahim Üzülmez performansları geliyor. Hayatının en iyi 10 maçının belki de tamamı Avrupa’daydı “Deli İbrahim”in. Öyle adamlar lazım bu maçlarda. Kariyer zirvesi lazım.
Forvetiniz en sihirli dokunuşları, en olmadık acarlığı, en bitmez tükenmez enerjiyi bu maça saklamalı. Nouma olmalı, Bobo olmalı, Ahmet Dursun olmalı, 3-1 biten PSG maçındaki Ertuğrul ve Oktay uyumu olmalı. Gol ancak öyle atılıyor.
* Ve tribünler... Onlar böyle maçların havasını en iyi bilenler oldular hep. Sahadaki takım, iniş-çıkış yaşadı ama tribünler asla. Geçtim Liverpool ya da Barcelona maçlarındaki tribünleri; herhangi bir Avrupa maçını alsanız yeter. Misal 2003’teki 4-1’lik Slavia Prag maçını hatırlayın. Ya da 2008’deki Marsilya maçını... Orası İnönü. Rakipler için çıkışı bulmak kolay olmayacak. Yeter ki yeni stada uyum sorunu hızla atlatılsın.
Devamı olsun!
2471 gün sonra Şampiyonlar Ligi’ndeydi Beşiktaş. Ve ilk kez Benfica’yla karşılaşıyordu. Grup görece kolay ve bu maç belki de daha en baştan kaderini belirleyecekti. İyi de başladılar aslında. Diriydiler. Topa daha çok sahip çıktılar. Pozisyon da buldular. Ama işte bir gol yiyorsunuz sonra 90 dakika çıkarmak için uğraşıyorsunuz. Olsun 90’da da olsa olsun yeter. Böylece bir istatistik yerle bir oldu. Bu şampiyonada son 27 maçın 18’i mağlubiyetle kapamıştı Kara Kartal. Son 22 maçın 13’ünde gol bile bulamamıştı. Kaderin belini 90’da Talisca’yla büktü.
Gene de unutmayalım. Şampiyonlar Ligi yakaladığını atma yeri. Takım ne kadar iyi görünse de, bizim ligimizin temposu, hızı standart Avrupa futbolunun çok gerisinde. Tek tek baktığınızda Benfica’yı Beşiktaş’tan daha iyi yapan hiçbir şey yok. Hatta rakip sakatlıklar yüzünden gol bulabilecek gibi de durmuyordu. Ama tecrübeliler, sağlam duruyorlar, topu kaptıklarında şimşek gibi çıkıyorlar. Basit formül. Beşiktaş ise topa hükmederek hakim olmaya çalıştı. İkinci yarıda bunu başardı ve çıkış yolunu buldu.
Maçın basın toplantısında ne demişti Şenol Hoca? “Savunma anlayışı bakımından daha öncelikli olacak. Şampiyonlar Ligi, ligdeki hataları kaldırmaz.” Kaldırmadı gerçekten. Neyse ki köprüden önce son çıkışta telafi yolu bulundu. Bu da önemli. Geniş kadro bunun için var. Aslında 56’da Talisca’nın düşürülüşü ödüllendirilse ya da 72’de Quaresma topu ayağında aşmasa, en kötü Cenk o golü atsa belki galibiyet bile gelirdi. Sonuçta ikinci yarıda oyuna kelimenin tam anlamıyla hükmetti Siyah-Beyazlılar. Ödülü geç de olsa aldı. Neticede bu başlangıç çok ama çok önemli. Grubun en tecrübeli takımı Benfica. Ve daha ilk maçtan avantaj Beşiktaş’ta. Devamı da gelir umarım.
Kaynak : Cumhuriyet / Bağış Erten

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder